8 Ocak 2019 Salı

III.SELİM DÖNEMİ LAYİHALARINA BİR BAKIŞ


Layiha, bir durum hakkında teşhis koyarak yazılan görüş ve önerilerdir. Layiha Osmanlı’dan önceye uzanan bir geleneği de ifade etmektedir. İslam ve Fars geleneğinde buna benzer yazılara rastlamak mümkündür. Selçuklu döneminde Nizamülmülk tarafından yazılan “Siyasetname” bu açıdan bakıldığında iyi bir örnektir. III. Selim tarafından uygulanan Nizam-i Cedid esasları lahiyalar neticesinde uygulanmışlardır. O yüzden bu layihalara “Nizam-i Cedid Layihaları” da demek mümkündür.
Osmanlı Devleti 1793 yılından itibaren Avrupa’nın önemli başkentlerine daimi elçi göndermeye başlamıştı. Bunlardan Viyana’ya elçi olarak gönderilen Ebubekir Ratıb Efendi'nin yazdığı sefaretname III. Selim dönemi layihalarının öncüsü olarak kabul edilebilir.
III. Selim’e sunulan layihaları incelediğimizde önerilerin daha çok askeri ve mali alanda verildiğini görürüz. Hatta layihaların tek tek incelenip nüshalarının alınması ve bunlardan askeri konuları ilgilendiren kısımların III. Selimin emri ile ayrı birer risale haline getirilmesi askeri yenileşmeye verilen önemi gözler önüne sermektedir. Askeri yenileşme için mali kaynak gerekeceğinden üzerinde en çok durulan diğer konu da mali işlerle ilgiliydi. Mali ve askeri sorunlar düzelirse devlet eski gücüne kavuşacaktı. Ancak eksiklikleri tespit etme noktasında bu eksik anlayış devletin yavaş yavaş çökmesine yol açacaktı.
Layihalardaki diğer bir özellik dini nitelikler taşımasıydı. Nitekim İslâm dini Osmanlı Devleti için kutsaldı. Eğer bir yerde noksanlık varsa bunun nedenlerini dini kurallara bağlamak normal kabul edilebilirdi. Hatta İsveç elçisi D’Ohsson bu konuda ayrı bir layiha hazırlamıştı. D’Ohsson’un görevi Nizam-i Cedid ’in İslâm dinine uygun olup olmadığını incelemekti. Nitekim D’ohsson bu konuda net bir tavır takınarak devletlerin güçlü kalabilmesi için yenilikler yapmanın dinen hiçbir sakınca oluşturmadığını belirtmişti.[3] Layihalardaki dini temalara örnek olarak Nakşibendi akımların etkisini de gösterebiliriz.[4]
III. Selim dönemi layihalarını incelediğimizde her layihanın kendine has özellikleri olduğunu görürüz. Layiha müellifleri genelde benzeri sorunlardan bahsetse de bazıları uzmanlık alanları gereği belirli konulara daha çok yönelmişlerdir. Örneğin Mehmed Şerif Efendi ve Tatarcık Abdullah Efendi mali konulara daha çok ağırlık vermiştir. Ayrıca aynı konuda zıt görüşlere rastlamak da mümkündür. Örneğin vergilerin ayanlar tarafından adilane bir şekilde toplanmasını isteyen Mehmed Şerif Efendi ve El-Hac İbrahim Efendi diğerlerinden bu konuda ayrılır. Zira Mehmed Hakkı Bey ve Sadrazam Koca Yusuf Paşa ülkedeki asayiş sorunlarının ayanlardan kaynaklandığını savunmuştu. 
Layiha müelliflerinin özellikle bazı konular üzerinde daha çok ısrarcı oldukları görülür. Örneğin madenler konusunda en yoğun öneri sunan kişi Mehmed Şerif Efendi’dir. Bazı yazarlar uzun ve detaylı layihalar hazırlamışken bazıları da yazılarını kısa tutmuştu. Örneğin Tatarcık Abdullah Molla Efendi’nin layihası içerik olarak en uzun ve en ayrıntılı layihadır.[5] Bazen de hiç kimsenin bahsetmediği bir konuyu sadece bir kişi el alır. Örneğin vakıflarla ilgili eksiklikleri tespit eden tek kişi Mehmed Şerif Efendi’dir.
III. Selim Dönemi Layiha Yazarları ve Görüşleri
III. Selim’e toplam 22 önemli devlet adamı layiha vermiştir. Bazı kaynaklarda bu sayı 23’tür.[6] Bunlardan yirmisi Türk, ikisi ise Osmanlı bünyesinde hizmet veren yabancılardır.[7] Bu yabancılar Osmanlı ordusunda hizmet gören Brentano adlı bir Fransız subay ve İstanbul’daki İsveç elçiliğinin Ermeni tercümanı D’Ohsson ’dur. III. Selim’e layiha yazan Müslümanlar ise şunlardır: Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Tatarcık Abdullah Efendi, Veli Efendizâde Emin Efendi, Salihzâde Efendi, Aşir Efendi, Hayrullah Efendi, Defterdar Şerif Efendi, Çavuşbaşı Raşid Efendi, Abdullah Birri Efendi, Hakkı Bey, Tersane Emini Osman Efendi, Kethüda-yı Sadr-ı âli Çelebi Mustafa Reşid Efendi, Muhasebe-i Evvel Elhâc İbrahim Efendi, Rasih Mustafa Efendi, Vakanüvis Enveri Efendi, Laleli Mustafa Efendi, Ali Raik Efendi, Mabeyinci Mustafa İffet Bey, Beylikçi Sun'i Efendi ve Tezkire-i Evvel Firdevsi Efendi.[8]
III. Selim döneminde layiha yazanların başında Sadrazam Koca Yusuf Paşa gelmekteydi. Diğerleri ise defterdar, beylikçi, çavuşbaşı, kethüda, reisülküttab gibi devlet görevinde olanlardı. Ayrıca tarihçi Sadullah Enverî ve ulema sınıfından Tatarcık Abdullah Efendi de layiha yazanlardandı.
Layiha yazarlarından Mehmet Şerif Efendi layiha yazdığı dönemde defterdarlık görevinde bulunuyordu.[9] Mehmet Şerif Efendi’ye göre Osmanlı ordusu Silistre’de iken Rusya ile savaşmak istememiş ve bunun üzerine III. Selim bazı devlet adamlarına layiha yazma emri vermişti. Kendisi de onlardan biriydi. O dönem layiha yazmak kolay bir iş değildi. Nitekim yanlış bir beyanat Padişahın hoşuna gitmeyebilirdi. İşin sonunda makamdan indirilme ya da diğer cezalara çarptırılma olasılığı vardı. Ancak layiha yazanlara serbestlik tanınacağı ve kusurların göz ardı edileceği söylenmişti. Hatta bu layihalar yüzünden ileride başları belaya girerse Padişah tarafından kaçmalarına fırsat tanınacağı bile söylenmişti.[10] Bu emir sayesinde dönemin koşullarının daha gerçekçi yansıtıldığı açıktır. Buna göre devlet, layihalarda uygun gördüğü yerleri uygulayacak, uygun görmediklerini ise bir kenara ayıracaktı.[11]
Müelliflerden Mehmed Şerif Efendi’nin layihasının ana fikri ordunun güçlü olmasına dayanır. Zira bir devlet savaşlarda ne kadar galip gelirse o kadar çok güçlenir. Merkezileşmeye önem veren Mehmed Şerif Efendi’nin, Kırım alınana kadar hazine disiplininden taviz verilebileceğini söylemesi ise Kırım’ın Osmanlı için ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Ancak Kırım’ın alınması için donanmanın güçlü olması gerekiyordu. İşte bu yüzden donanma ıslah edilmeliydi. Mehmed Şerif Efendi’ye göre çok miktarda kalyon alınmalı ve donanma inşası başlamalıydı. Aynı şekilde İsveç elçiliği Ermeni tercümanı D'Ohsson da layihasında askeri bir teknik okul açılmasını önermişti. Zira daha sonra açılacak olan Mühendishane-i Berri-i Hümayun’da D'Ohsson’ın etkisi vardır.[12] D’Ohsson ayrıca bilim ve teknolojiye önem verilmesi gerektiğini, Avrupa’dan uzman askeri yetkililerin getirilmesi gerektiğini de yazmıştı. Fransız subay Brentano da sınır istihkamı ile ilgili teknik bilgiler vermişti.[13]Sadrazam Koca Yusuf Paşa ise acil bir baruthanenin yapılmasını istiyordu.[14]
Mehmed Şerif Efendi’ye göre sefer zamanı beylerbeyine, vezirlere ve diğer askerlere harcanan parada israf yapılmamalıydı. Böylece asker, sefere moralli gidecek ve canla başla savaşacaktı. Mehmed Şerif Efendi tımarlı sipahi ve serhad ordularının maaşlarının da düzenlenmesi gerektiğini aktarmıştır. Ona göre topçu sınıfa da bir düzene girmeliydi. Arabacı, lağımcı ve humbaracılar lağvedilip topçu ocağına katılmalıydı. Mehmed Şerif Efendi bu vesileyle topçuların savaştaki rolünü ön plana çıkarmıştı. Tüm bu askeri öneriler sonucu Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması gerekiyordu ancak o dönem bu güç olduğu için Yeniçerilerin yeni askeri talime göre eğitilmesine karar verilmişti. Ayrıca yeniçeri sayısı yarıya indirilmiştir. Her yere yeni kışlalar yapılmış, askeri sınıflara yeni düzen getirilmişti. Hatta Yeni bir askeri ocak kurulması ve ismine Nizam-i Cedid denmesi düşünülmüştü. Ancak bu durum tehlikeli bulunarak Nizam-ı Cedid’in Bostancı Ocağı'na bağlı Bostancı Tüfenkçisi adıyla kurulmasına karar verilmişti.
Mali uzman olan Mehmed Şerif Efendi’nin bazı konularda verdiği öneriler karşılık bulmuştu. Örneğin ona göre hazine çoğalmalı ve sınıflandırmalıydı. Nitekim o güne kadar sadece bir tane olan Hazine-i Amire ’ye daha sonra İradi Cedid, Tersane ve Zahire Hazineleri eklenmişti. Gelir ve giderler ise peşin olarak hesaplanmalı ve birer nüshası hazinede olmalıydı.[15]
Mehmed Şerif Efendi’nin özellikle zahire konusuna çok değinmesi İstanbul’un iaşesindeki büyük problemi gözler önüne serer. Mehmed Şerif Efendi’ye göre bu problemi ortadan kaldırmak için İstanbul’a yakın olan Eflak ve Boğdan gibi yerlerden ucuza iaşe ürünlerinin alınması ve uzun süre belirli yerlerde depolanması gerekir. Bütün bunları yapmak için de hazinenin dolu olması gerekliydi. Hazinenin dolu olması içinse iyi bir vergi politikası şarttı.
Mehmed Şerif Efendi’ye göre vergiler bölgelerin imkânlarına göre alınmalıdır.[16] Savaş için halktan vergi alınmamalıdır.[17] O halde adil bir malikâne sistemi olmalıdır. Zira kötü niyetli malikâne sahipleri reayaya maddi yönden baskı kurabilirdi. Diğer bir layiha yazarı olan Tatarcık Abdullah Molla Efendi de mali sistemin bozulmasının en büyük nedenin malikâne sistemi olduğunu belirtilmişti.[18] Ona göre de mukataalar yeniden fiyatlanmalı ve değerinde satılmalıydı. Ancak bu öneriler hayata geçememiş ve mukataalar dolaylı yoldan halka zarar vermeye devam etmişti.
Tatarcık Abdullah Molla yaptığı diğer bir öneride ise eshamın tasfiye edilmesi gerektiğini belirmişti.[19] Esham, Osmanlı Devleti zamanında görülen bir iç borçlanma çeşidi olup pay ve gelir ortaklığını anlamına gelmekteydi. Devlet, para ihtiyacını karşılamak için, bu eshamları para karşılığında satmaya başlamıştı. Ancak devletin esham sahiplerine ödediği faizler gelirden fazla olunca bu da mali zarar olarak hazineye yansıyordu.
Diğer bir mesele ise tımar sistemiydi. Dünyada değişen ekonomik sistemler nedeniyle tımar sistemi çok eskimişti. Tımarlardan istenen verim alınamıyordu. Bunun üzerime tımar sistemini oluşturan tüm dirliklerin merkezi hazineye, tımarlı sipahilerin de merkez orduya bağlanması düşünülmüştü. Mehmed Şerif Efendi de bizzat bu öneriyi verenlerdendi.[20]
Mehmed Şerif Efendi devlet gelirlerini artırmanın başka bir yolunun gelir getirmeyen yerlerin gelir getiren yerlerle birleştirilmesi olduğunu savunmuştu. Böylece mutasarrıflardan az ama öz fayda sağlanacaktı. Mehmed Şerif Efendi’nin bir başka ilginç önerisi de sefer bütçesi ve hazinede bulunan para ile ilgiliydi. Ona göre savaş çıkmadan zahire hazırlıkları tamamlanmalıydı. Reayadan ise fazla vergi alınmamalıydı. Çünkü reayadan alınan vergi, sefer bütçesinden en az beş kat daha fazlaydı. Böyle olunca reayanın parası hazinede durmakta, bu durum da ekonomiye katkı sağlamamaktaydı. Oysa para  reayada olursa o para dolaşıma girecek ve iktisada canlılık getirecekti.
Mehmed Şerif Efendi, vakıf gelir ve giderlerinin düzensiz oluşundan, görevliler ve müfettişlerle ilgili yeni düzenlemeler yapılması gerektiğinden de bahseder. Madenler konusunda ise madenlerin halka zarar vermeden çıkarılması ve işlenmesinden yanaydı. İsraf ve tasarruf konularında önerilerde bulunan Mehmed Şerif Efendi devletin gelir ve giderlerinin sıkı bir şekilde kayıt altına alınması gerektiğini ve yapılacak olan tasarrufların da her ay deftere yazılıp Padişaha açıklanması gerektiğini belirtmişti. Böylece devlet, gelir ve giderlerin ne olduğunu bilecek, yapılan tasarrufların da etkisini görmüş olacaktı.
Tatarcık Abdullah Mola Efendi cizye konusunda büyük yolsuzluklar olduğunu belirtmişti.[21] Zira Taşradaki malikâne sahipleri, voyvodalar, mültezimler yani o yörenin güçlü ve zengin kişileri cizye tahsilatını düşük gösterip geri kalan miktarı kendilerine ayırıyordu.[22] Yani devleti zarara uğratıyorlardı. O halde cizye toplanması işini devlet bu gibi kişilerin elinden almalıydı. Devlet Gayrimüslim sayısını tespit edilmeli ve cizyeyi kendi toplamalıydı. Kayıtlar da iyi tutmalıydı. Bu arada Abdullah Mola Efendi sarraf-mültezim ilişkisinden doğan mali kayıpların halka yansıdığını da tespit etmişti.[23]
Osmanlı Devleti mali olarak zor duruma düştüğü zaman paranın ayarıyla oynuyordu. Tatarcık Abdullah Mola Efendi’ye göre bu durum görünüşte iyi olsa da aslında devletin zararınaydı. Bu uygulama artık yapılmamalıydı. Ayrıca kıymetli maden çıkartma işine de önem verilmeliydi.[24]
Belki de tüm layihaları özetleyecek olan tespit ve öneri Vakanüvis Enveri Efendi’den gelmişti. Çünkü o devlete görevlerine artık ehil kişilerin gelmediğini ve liyakate önem verilmediğini tespit etmişti. Ayrıca rica ve minnet ile makam ve iş sahibi olunmuştu. Böyle olunca görevler aksamış ve işler yapılamaz hale gelmişti. Vakanüvis Enveri Efendi ayrıca vezir sayısının azalmasını ve yeniçerilerin görev yerinin sık sık değişmesini önermekteydi.
Sonuç:
Osmanlı Devleti devlet nizamının bozulmaya başladığı ve duraklama dönemine girildiği zamanlarda da çıkış yolları aramıştı. Ancak o dönemin yol göstericileri bozulmanın sebeplerini “kanun-i kadim”e bağlıyorlardı. Yani Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu dönemlerdeki kurallara uymamanın devlet nizamını bozduğu görüşündeydiler. Bu anlayış III. Selim döneminde değişme uğramıştı. Her ne kadar layiha sahiplerinden bazıları Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki kanunlara uyulması gerektiğini söylese de artık “kanun-i kadim” yerine “Nizam-i Cedid” anlayışı hâkimdi. Böylece Osmanlı Devleti dünyanın değiştiğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Sıra bu yeni duruma uyum sağlamaya gelmişti.
Uzun süren Rus ve Avusturya Savaşları, sürekli alınan askeri mağlubiyetler, bozulan mali durum, Fransız İhtilali, Sanayi Devrimi, Coğrafi Keşifler, Reform ve Rönesans süreci derken artık değişimin zamanı çoktan gelmişti. İşte bu süreçte 1789 yılında tahta çıkan III. Selim devlet erbabına yazdırdığı layihalarla bir çıkış yolu bulmaya çalıştı. Askeri, mali, siyasi kısacası devleti ilgilendiren her konuda yazılan layihalar tek tek incelenerek uygulama safhasına geçildi. Sonunda Nizam-i Cedit denilen yenileşme programı ortaya çıktı.
1807 yılına kadar yenileşme hareketini sürdüren III. Selim gelenekçi yapının ve Yeniçeri Ocağı’nın baskısı sonucu meydana gelen Kabakçı Ayaklanması ile tahttan indirildi. Yerine geçen IV. Mustafa da III. Selim’i kurtarmaya gelen Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa yüzünden III. Selim’i öldürmüştü. Sonunda tahta geçecek olan II. Mahmud Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp bu yenileşme programını sürdürecek hatta Osmanlı tarihinin en katı yenileşme programını uygulayacaktı.

KAYNAKÇA:
Beydilli Kemal, “Ignatius Mouradgea D’Ohsson (Muradcan Tosuncuyan) Ailesi Hakkında Kayıtlar, Nizam-ı Cedid’e Dair Layıhası ve Osmanlı İmparatorluğundaki Siyasi Hayatı”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, S.34, 1984.
Beydilli Kemal, “D’ohsson, Ignatius Mouradgea”, İslam Ansiklopedisi,C.09, Türkiye Diyanet Vakfı.
Beydilli Kemal, “Nizâm-ı Cedid”, İslam Ansiklopedisi, C.33, Türkiye Diyanet Vakfı.
Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, IV. cilt, Tertib-i Cedid, İstanbul 1303.
Ergin Çağman, III. Selim'e Sunulan Islahat Layihaları, Kitabevi,2010,s.(Giriş).
Çağman Ergin, “III. Selim’e sunulan bir ıslahat raporu: Mehmet Şerif Efendi Layihası”, Divan: Disiplinler Arası Çalışma Dergisi, S.7 (1999/2).
Çatay Nedret, (Yap./Yön.), Sinan Yaka, III. Selim, TRT, 2011.
Karal Enver Ziya, “Nizam-ı Cedid’e dair layihalar 1792”, Tarih Vesikaları, II/12, İstanbul 1942.
Mandacı Filiz, III. Selim Dönemi Osmanlı Maliyesinde Islahat Hareketleri, Trakya Ün. Sos. Bil. Ens., YLT, Edirne 2007.
Özcan Besim, “Tatarcık Abdullah Efendi ve ıslahatlarla ilgili layihası”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Türk Kültürü Araştırmaları, Prof. Dr. İbrahim Yarkın’a Armağan, XXVI/1, İstanbul 1998.

Özdemir Filiz, Defterdar Mehmed Şerif Efendi’nin Layihasının Nizam-I Cedid Islahatlarındaki Rol, KTÜ Sos.Bil. Ens., YLT, Trabzon 2012, s.36.

Sarı Hacı, “Osmanlı Düşüncesinde İktisat Fikri: Layihalar ve Ahmet Cevdet Paşa Özelinde İnhitatçı İktisat Düşüncesinin Evrimi”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, C.1,S.3(2016), s.73.

Şakul Kahraman, “Nizâm-ı Cedid düşüncesinde batılılaşma ve İslâmi modernleşme”, Divan İlmi Araştırmalar Dergisi, S.19, 2005/2, s.121.

Tatarcık Abdullah Efendi, “Nizam-ı Devlet Hakkında Mütaalat”, TOEM, III, 1332.



[1] Hacı Sarı, “Osmanlı Düşüncesinde İktisat Fikri: Layihalar ve Ahmet Cevdet Paşa Özelinde İnhitatçı İktisat Düşüncesinin Evrimi”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, C.1,S.3(2016), s.73.
[2] Kahraman Şakul, “Nizâm-ı Cedid düşüncesinde batılılaşma ve İslami modernleşme”, Divan İlmi Araştırmalar Dergisi, S.19, 2005/2, s.123.
[3] Kemal Beydilli, “D’ohsson, Ignatius Mouradgea”, İslam Ansiklopedisi,C.09, Türkiye Diyanet Vakfı, s.496-497.; (http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c09/c090338.pdf, ET:22.12.2017)
[4] Kahraman Şakul, a.g.m., s.121.
[5] Enver Ziya Karal, “Nizam-ı Cedid’e dair layihalar 1792”, Tarih Vesikaları, II/12, İstanbul 1942,
s.424.
[6] Nedret Çatay(Yap./Yön.), Sinan Yaka, III. Selim, TRT, 2011.
[7] Ergin Çağman, a.g.m.,  s.218.
[8] Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, IV. cilt, Tertib-i Cedid, İstanbul 1303.
[9] Ergin Çağman, a.g.m., s.218.
[10] Kemal Beydilli, a.g.m.d., s.175-178.
[11] Ergin Çağman, a.g.m., s.218.
[12] Kemal Beydilli, “Ignatius Mouradgea D’Ohsson (Muradcan Tosuncuyan) Ailesi Hakkında Kayıtlar, Nizam-ı Cedid’e Dair Layıhası ve Osmanlı İmparatorluğundaki Siyasi Hayatı”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, S 34, 1984, s. 247-314.
[13] Ergin Çağman, III. Selim'e Sunulan Islahat Layihaları, Kitabevi,2010,s.(Giriş).
[14] A.g.e.
[15] Ergin Çağman,a.g.m., s.218.
[16] A.g.m., s.219.
[17] Filiz Özdemir, Defterdar Mehmed Şerif Efendi’nin Layihasının Nizam-I Cedid Islahatlarındaki Rol, KTÜ Sos.Bil. Ens., YLT, Trabzon 2012, s.36.
[18] Besim Özcan, “Tatarcık Abdullah Efendi ve ıslahatlarla ilgili layihası”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Türk Kültürü Araştırmaları, Prof. Dr. İbrahim Yarkın’a Armağan, XXVI/1, İstanbul 1998, s.55–64.
[19] Tatarcık Abdullah Efendi, “Nizam-ı Devlet Hakkında Mütaalat”, TOEM, III, 1332.; Filiz Mandacı, III. Selim Dönemi Osmanlı Maliyesinde Islahat Hareketleri, Trakya Ün. Sos. Bil. Ens., YLT, Edirne 2007, s.64-65.
[20] Ergin Çağman, a.g.m., s.220.
[21] Cevdet Paşa, a.g.e., s.234.; Filiz Mandacı, a.g.t., s.70.
[22] Filiz Mandacı, a.g.t., s.70.
[23] A.g.t
[24] Besim Özcan, a.g.m., s.62.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder