Layiha, bir durum hakkında teşhis koyarak yazılan görüş ve önerilerdir. Layiha Osmanlı’dan önceye uzanan bir geleneği de ifade etmektedir.
İslam ve Fars geleneğinde buna benzer yazılara rastlamak mümkündür. Selçuklu
döneminde Nizamülmülk tarafından yazılan “Siyasetname” bu açıdan bakıldığında
iyi bir örnektir. III. Selim tarafından uygulanan Nizam-i Cedid
esasları lahiyalar neticesinde uygulanmışlardır. O yüzden bu
layihalara “Nizam-i Cedid Layihaları” da demek mümkündür.
Osmanlı
Devleti 1793 yılından itibaren Avrupa’nın önemli başkentlerine daimi elçi
göndermeye başlamıştı. Bunlardan Viyana’ya elçi olarak gönderilen Ebubekir Ratıb Efendi'nin yazdığı
sefaretname III. Selim dönemi layihalarının öncüsü olarak kabul edilebilir.
III.
Selim’e sunulan layihaları incelediğimizde önerilerin daha çok askeri ve mali alanda
verildiğini görürüz. Hatta layihaların tek tek incelenip nüshalarının alınması
ve bunlardan askeri konuları ilgilendiren kısımların III. Selimin emri ile ayrı
birer risale haline getirilmesi askeri yenileşmeye verilen önemi gözler önüne
sermektedir. Askeri
yenileşme için mali kaynak gerekeceğinden üzerinde en çok durulan diğer konu da
mali işlerle ilgiliydi. Mali ve askeri sorunlar düzelirse devlet eski gücüne
kavuşacaktı. Ancak eksiklikleri tespit etme noktasında bu eksik anlayış
devletin yavaş yavaş çökmesine yol açacaktı.
Layihalardaki
diğer bir özellik dini nitelikler taşımasıydı. Nitekim İslâm dini Osmanlı
Devleti için kutsaldı. Eğer bir yerde noksanlık varsa bunun nedenlerini dini
kurallara bağlamak normal kabul edilebilirdi. Hatta İsveç
elçisi D’Ohsson bu konuda ayrı bir layiha hazırlamıştı. D’Ohsson’un görevi Nizam-i
Cedid ’in İslâm dinine uygun olup olmadığını incelemekti. Nitekim D’ohsson bu
konuda net bir tavır takınarak devletlerin güçlü kalabilmesi için yenilikler
yapmanın dinen hiçbir sakınca oluşturmadığını belirtmişti.[3] Layihalardaki
dini temalara örnek olarak Nakşibendi akımların etkisini de gösterebiliriz.[4]
III.
Selim dönemi layihalarını incelediğimizde her layihanın kendine has özellikleri
olduğunu görürüz. Layiha müellifleri genelde benzeri sorunlardan bahsetse de
bazıları uzmanlık alanları gereği belirli konulara daha çok yönelmişlerdir.
Örneğin Mehmed Şerif Efendi ve Tatarcık Abdullah Efendi mali konulara daha çok
ağırlık vermiştir. Ayrıca aynı konuda zıt görüşlere rastlamak da mümkündür.
Örneğin vergilerin ayanlar tarafından adilane bir şekilde toplanmasını isteyen
Mehmed Şerif Efendi ve El-Hac İbrahim Efendi diğerlerinden bu konuda ayrılır.
Zira Mehmed Hakkı Bey ve Sadrazam Koca Yusuf Paşa ülkedeki asayiş sorunlarının
ayanlardan kaynaklandığını savunmuştu.
Layiha
müelliflerinin özellikle bazı konular üzerinde daha çok ısrarcı oldukları
görülür. Örneğin madenler konusunda en yoğun öneri sunan kişi Mehmed Şerif
Efendi’dir. Bazı yazarlar uzun ve detaylı layihalar hazırlamışken bazıları da
yazılarını kısa tutmuştu. Örneğin Tatarcık Abdullah Molla Efendi’nin layihası
içerik olarak en uzun ve en ayrıntılı layihadır.[5]
Bazen de hiç kimsenin bahsetmediği bir konuyu sadece bir kişi el alır. Örneğin
vakıflarla ilgili eksiklikleri tespit eden tek kişi Mehmed Şerif Efendi’dir.
III. Selim Dönemi Layiha Yazarları
ve Görüşleri
III.
Selim’e toplam 22 önemli devlet adamı layiha vermiştir. Bazı
kaynaklarda bu sayı 23’tür.[6]
Bunlardan yirmisi Türk, ikisi ise Osmanlı bünyesinde hizmet veren
yabancılardır.[7]
Bu yabancılar Osmanlı ordusunda hizmet gören Brentano adlı bir Fransız subay ve
İstanbul’daki İsveç elçiliğinin Ermeni tercümanı D’Ohsson ’dur. III. Selim’e
layiha yazan Müslümanlar ise şunlardır: Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Tatarcık
Abdullah Efendi, Veli Efendizâde Emin Efendi, Salihzâde Efendi, Aşir Efendi,
Hayrullah Efendi, Defterdar Şerif Efendi, Çavuşbaşı Raşid Efendi, Abdullah
Birri Efendi, Hakkı Bey, Tersane Emini Osman Efendi, Kethüda-yı Sadr-ı âli
Çelebi Mustafa Reşid Efendi, Muhasebe-i Evvel Elhâc İbrahim Efendi, Rasih
Mustafa Efendi, Vakanüvis Enveri Efendi, Laleli Mustafa Efendi, Ali Raik
Efendi, Mabeyinci Mustafa İffet Bey, Beylikçi Sun'i Efendi ve Tezkire-i Evvel
Firdevsi Efendi.[8]
III.
Selim döneminde layiha yazanların başında Sadrazam Koca Yusuf Paşa gelmekteydi.
Diğerleri ise defterdar, beylikçi, çavuşbaşı, kethüda, reisülküttab gibi devlet
görevinde olanlardı. Ayrıca tarihçi Sadullah Enverî ve ulema sınıfından
Tatarcık Abdullah Efendi de layiha yazanlardandı.
Layiha
yazarlarından Mehmet Şerif Efendi layiha yazdığı dönemde defterdarlık görevinde
bulunuyordu.[9]
Mehmet Şerif Efendi’ye göre Osmanlı ordusu Silistre’de iken Rusya ile savaşmak
istememiş ve bunun üzerine III. Selim bazı devlet adamlarına layiha yazma emri
vermişti. Kendisi de onlardan biriydi. O dönem layiha yazmak kolay bir iş
değildi. Nitekim yanlış bir beyanat Padişahın hoşuna gitmeyebilirdi. İşin sonunda
makamdan indirilme ya da diğer cezalara çarptırılma olasılığı vardı. Ancak
layiha yazanlara serbestlik tanınacağı ve kusurların göz ardı edileceği
söylenmişti. Hatta bu layihalar yüzünden ileride başları belaya girerse Padişah
tarafından kaçmalarına fırsat tanınacağı bile söylenmişti.[10] Bu
emir sayesinde dönemin koşullarının daha gerçekçi yansıtıldığı açıktır. Buna
göre devlet, layihalarda uygun gördüğü yerleri uygulayacak, uygun
görmediklerini ise bir kenara ayıracaktı.[11]
Müelliflerden
Mehmed Şerif Efendi’nin layihasının ana fikri ordunun güçlü olmasına dayanır. Zira
bir devlet savaşlarda ne kadar galip gelirse o kadar çok güçlenir.
Merkezileşmeye önem veren Mehmed Şerif Efendi’nin, Kırım alınana kadar hazine
disiplininden taviz verilebileceğini söylemesi ise Kırım’ın Osmanlı için ne
kadar önemli olduğunu gösteriyordu. Ancak Kırım’ın alınması için donanmanın
güçlü olması gerekiyordu. İşte bu yüzden donanma ıslah edilmeliydi. Mehmed
Şerif Efendi’ye göre çok miktarda kalyon alınmalı ve donanma inşası
başlamalıydı. Aynı şekilde İsveç elçiliği Ermeni tercümanı D'Ohsson da
layihasında askeri bir teknik okul açılmasını önermişti. Zira daha sonra
açılacak olan Mühendishane-i Berri-i Hümayun’da D'Ohsson’ın etkisi vardır.[12] D’Ohsson
ayrıca bilim ve teknolojiye önem verilmesi gerektiğini, Avrupa’dan uzman askeri
yetkililerin getirilmesi gerektiğini de yazmıştı. Fransız subay Brentano da
sınır istihkamı ile ilgili teknik bilgiler vermişti.[13]Sadrazam
Koca Yusuf Paşa ise acil bir baruthanenin yapılmasını istiyordu.[14]
Mehmed
Şerif Efendi’ye göre sefer zamanı beylerbeyine, vezirlere ve diğer askerlere
harcanan parada israf yapılmamalıydı. Böylece asker, sefere moralli gidecek ve
canla başla savaşacaktı. Mehmed Şerif Efendi tımarlı sipahi ve serhad
ordularının maaşlarının da düzenlenmesi gerektiğini aktarmıştır. Ona göre topçu
sınıfa da bir düzene girmeliydi. Arabacı, lağımcı ve humbaracılar lağvedilip
topçu ocağına katılmalıydı. Mehmed Şerif Efendi bu vesileyle topçuların savaştaki
rolünü ön plana çıkarmıştı. Tüm bu askeri öneriler sonucu Yeniçeri Ocağı’nın
kaldırılması gerekiyordu ancak o dönem bu güç olduğu için Yeniçerilerin yeni
askeri talime göre eğitilmesine karar verilmişti. Ayrıca yeniçeri sayısı yarıya
indirilmiştir. Her yere yeni kışlalar yapılmış, askeri sınıflara yeni düzen
getirilmişti. Hatta Yeni bir askeri ocak kurulması ve ismine Nizam-i Cedid
denmesi düşünülmüştü. Ancak bu durum tehlikeli bulunarak Nizam-ı Cedid’in
Bostancı Ocağı'na bağlı Bostancı Tüfenkçisi adıyla kurulmasına karar
verilmişti.
Mali
uzman olan Mehmed Şerif Efendi’nin bazı konularda verdiği öneriler karşılık
bulmuştu. Örneğin ona göre hazine çoğalmalı ve sınıflandırmalıydı. Nitekim o
güne kadar sadece bir tane olan Hazine-i Amire ’ye daha sonra İradi Cedid,
Tersane ve Zahire Hazineleri eklenmişti. Gelir ve giderler ise peşin olarak
hesaplanmalı ve birer nüshası hazinede olmalıydı.[15]
Mehmed
Şerif Efendi’nin özellikle zahire konusuna çok değinmesi İstanbul’un
iaşesindeki büyük problemi gözler önüne serer. Mehmed Şerif Efendi’ye göre bu
problemi ortadan kaldırmak için İstanbul’a yakın olan Eflak ve Boğdan gibi
yerlerden ucuza iaşe ürünlerinin alınması ve uzun süre belirli yerlerde
depolanması gerekir. Bütün bunları yapmak için de hazinenin dolu olması
gerekliydi. Hazinenin dolu olması içinse iyi bir vergi politikası şarttı.
Mehmed
Şerif Efendi’ye göre vergiler bölgelerin imkânlarına göre alınmalıdır.[16] Savaş
için halktan vergi alınmamalıdır.[17] O
halde adil bir malikâne sistemi olmalıdır. Zira kötü niyetli malikâne sahipleri
reayaya maddi yönden baskı kurabilirdi. Diğer bir layiha yazarı olan Tatarcık
Abdullah Molla Efendi de mali sistemin bozulmasının en büyük nedenin malikâne
sistemi olduğunu belirtilmişti.[18]
Ona göre de mukataalar yeniden fiyatlanmalı ve değerinde satılmalıydı. Ancak bu
öneriler hayata geçememiş ve mukataalar dolaylı yoldan halka zarar vermeye
devam etmişti.
Tatarcık
Abdullah Molla yaptığı diğer bir öneride ise eshamın tasfiye edilmesi gerektiğini
belirmişti.[19]
Esham, Osmanlı Devleti zamanında görülen bir iç borçlanma çeşidi olup pay ve
gelir ortaklığını anlamına gelmekteydi. Devlet, para ihtiyacını karşılamak
için, bu eshamları para karşılığında satmaya başlamıştı. Ancak devletin esham
sahiplerine ödediği faizler gelirden fazla olunca bu da mali zarar olarak
hazineye yansıyordu.
Diğer
bir mesele ise tımar sistemiydi. Dünyada değişen ekonomik sistemler nedeniyle
tımar sistemi çok eskimişti. Tımarlardan istenen verim alınamıyordu. Bunun
üzerime tımar sistemini oluşturan tüm dirliklerin merkezi hazineye, tımarlı
sipahilerin de merkez orduya bağlanması düşünülmüştü. Mehmed Şerif Efendi de bizzat
bu öneriyi verenlerdendi.[20]
Mehmed
Şerif Efendi devlet gelirlerini artırmanın başka bir yolunun gelir getirmeyen
yerlerin gelir getiren yerlerle birleştirilmesi olduğunu savunmuştu. Böylece
mutasarrıflardan az ama öz fayda sağlanacaktı. Mehmed Şerif Efendi’nin bir
başka ilginç önerisi de sefer bütçesi ve hazinede bulunan para ile ilgiliydi. Ona
göre savaş çıkmadan zahire hazırlıkları tamamlanmalıydı. Reayadan ise fazla
vergi alınmamalıydı. Çünkü reayadan alınan vergi, sefer bütçesinden en az beş
kat daha fazlaydı. Böyle olunca reayanın parası hazinede durmakta, bu durum da
ekonomiye katkı sağlamamaktaydı. Oysa para reayada olursa o para dolaşıma girecek ve
iktisada canlılık getirecekti.
Mehmed
Şerif Efendi, vakıf gelir ve giderlerinin düzensiz oluşundan, görevliler ve müfettişlerle
ilgili yeni düzenlemeler yapılması gerektiğinden de bahseder. Madenler
konusunda ise madenlerin halka zarar vermeden çıkarılması ve işlenmesinden
yanaydı. İsraf ve tasarruf konularında önerilerde bulunan Mehmed Şerif Efendi
devletin gelir ve giderlerinin sıkı bir şekilde kayıt altına alınması
gerektiğini ve yapılacak olan tasarrufların da her ay deftere yazılıp Padişaha açıklanması
gerektiğini belirtmişti. Böylece devlet, gelir ve giderlerin ne olduğunu
bilecek, yapılan tasarrufların da etkisini görmüş olacaktı.
Tatarcık
Abdullah Mola Efendi cizye konusunda büyük yolsuzluklar olduğunu belirtmişti.[21] Zira
Taşradaki malikâne sahipleri, voyvodalar, mültezimler yani o yörenin güçlü ve
zengin kişileri cizye tahsilatını düşük gösterip geri kalan miktarı kendilerine
ayırıyordu.[22]
Yani devleti zarara uğratıyorlardı. O halde cizye toplanması işini devlet bu
gibi kişilerin elinden almalıydı. Devlet Gayrimüslim sayısını tespit edilmeli
ve cizyeyi kendi toplamalıydı. Kayıtlar da iyi tutmalıydı. Bu arada Abdullah
Mola Efendi sarraf-mültezim ilişkisinden doğan mali kayıpların halka yansıdığını
da tespit etmişti.[23]
Osmanlı
Devleti mali olarak zor duruma düştüğü zaman paranın ayarıyla oynuyordu.
Tatarcık Abdullah Mola Efendi’ye göre bu durum görünüşte iyi olsa da aslında
devletin zararınaydı. Bu uygulama artık yapılmamalıydı. Ayrıca kıymetli maden
çıkartma işine de önem verilmeliydi.[24]
Belki
de tüm layihaları özetleyecek olan tespit ve öneri Vakanüvis Enveri Efendi’den
gelmişti. Çünkü o devlete görevlerine artık ehil kişilerin gelmediğini ve
liyakate önem verilmediğini tespit etmişti. Ayrıca rica ve minnet ile makam ve iş
sahibi olunmuştu. Böyle olunca görevler aksamış ve işler yapılamaz hale
gelmişti. Vakanüvis Enveri Efendi ayrıca vezir sayısının azalmasını ve
yeniçerilerin görev yerinin sık sık değişmesini önermekteydi.
Sonuç:
Osmanlı
Devleti devlet nizamının bozulmaya başladığı ve duraklama dönemine girildiği
zamanlarda da çıkış yolları aramıştı. Ancak o dönemin yol göstericileri
bozulmanın sebeplerini “kanun-i kadim”e bağlıyorlardı. Yani Osmanlı Devleti’nin
en güçlü olduğu dönemlerdeki kurallara uymamanın devlet nizamını bozduğu
görüşündeydiler. Bu anlayış III. Selim döneminde değişme uğramıştı. Her ne
kadar layiha sahiplerinden bazıları Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki
kanunlara uyulması gerektiğini söylese de artık “kanun-i kadim” yerine “Nizam-i
Cedid” anlayışı hâkimdi. Böylece Osmanlı Devleti dünyanın değiştiğini kabul
etmek zorunda kalmıştı. Sıra bu yeni duruma uyum sağlamaya gelmişti.
Uzun
süren Rus ve Avusturya Savaşları, sürekli alınan askeri mağlubiyetler, bozulan
mali durum, Fransız İhtilali, Sanayi Devrimi, Coğrafi Keşifler, Reform ve
Rönesans süreci derken artık değişimin zamanı çoktan gelmişti. İşte bu süreçte
1789 yılında tahta çıkan III. Selim devlet erbabına yazdırdığı layihalarla bir
çıkış yolu bulmaya çalıştı. Askeri, mali, siyasi kısacası devleti ilgilendiren
her konuda yazılan layihalar tek tek incelenerek uygulama safhasına geçildi.
Sonunda Nizam-i Cedit denilen yenileşme programı ortaya çıktı.
1807
yılına kadar yenileşme hareketini sürdüren III. Selim gelenekçi yapının ve
Yeniçeri Ocağı’nın baskısı sonucu meydana gelen Kabakçı Ayaklanması ile tahttan
indirildi. Yerine geçen IV. Mustafa da III. Selim’i kurtarmaya gelen Rusçuk
Ayanı Alemdar Mustafa Paşa yüzünden III. Selim’i öldürmüştü. Sonunda tahta
geçecek olan II. Mahmud Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp bu yenileşme programını
sürdürecek hatta Osmanlı tarihinin en katı yenileşme programını uygulayacaktı.
KAYNAKÇA:
Beydilli
Kemal, “Ignatius Mouradgea D’Ohsson (Muradcan Tosuncuyan) Ailesi Hakkında
Kayıtlar, Nizam-ı Cedid’e Dair Layıhası ve Osmanlı İmparatorluğundaki Siyasi
Hayatı”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, S.34,
1984.
Beydilli
Kemal, “D’ohsson, Ignatius Mouradgea”, İslam
Ansiklopedisi,C.09, Türkiye Diyanet Vakfı.
Beydilli Kemal, “Nizâm-ı Cedid”, İslam Ansiklopedisi, C.33, Türkiye Diyanet
Vakfı.
Cevdet
Paşa, Tarih-i Cevdet, IV. cilt,
Tertib-i Cedid, İstanbul 1303.
Ergin
Çağman, III. Selim'e Sunulan Islahat
Layihaları, Kitabevi,2010,s.(Giriş).
Çağman
Ergin, “III. Selim’e sunulan bir ıslahat raporu: Mehmet Şerif Efendi Layihası”,
Divan: Disiplinler Arası Çalışma Dergisi,
S.7 (1999/2).
Çatay
Nedret, (Yap./Yön.), Sinan Yaka, III. Selim,
TRT, 2011.
Karal
Enver Ziya, “Nizam-ı Cedid’e dair layihalar 1792”, Tarih Vesikaları, II/12, İstanbul 1942.
Mandacı
Filiz, III. Selim Dönemi Osmanlı
Maliyesinde Islahat Hareketleri, Trakya Ün. Sos. Bil. Ens., YLT, Edirne
2007.
Özcan
Besim, “Tatarcık Abdullah Efendi ve ıslahatlarla ilgili layihası”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Türk
Kültürü Araştırmaları, Prof. Dr.
İbrahim Yarkın’a Armağan, XXVI/1, İstanbul 1998.
Özdemir
Filiz, Defterdar Mehmed Şerif Efendi’nin
Layihasının Nizam-I Cedid Islahatlarındaki Rol, KTÜ Sos.Bil. Ens., YLT,
Trabzon 2012, s.36.
Sarı
Hacı, “Osmanlı Düşüncesinde İktisat Fikri: Layihalar ve Ahmet Cevdet Paşa
Özelinde İnhitatçı İktisat Düşüncesinin Evrimi”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, C.1,S.3(2016), s.73.
Şakul
Kahraman, “Nizâm-ı Cedid düşüncesinde batılılaşma ve İslâmi modernleşme”, Divan İlmi Araştırmalar Dergisi, S.19,
2005/2, s.121.
Tatarcık Abdullah Efendi, “Nizam-ı Devlet Hakkında Mütaalat”, TOEM, III, 1332.
[1] Hacı
Sarı, “Osmanlı Düşüncesinde İktisat Fikri: Layihalar ve Ahmet Cevdet Paşa
Özelinde İnhitatçı İktisat Düşüncesinin Evrimi”, Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, C.1,S.3(2016), s.73.
[2] Kahraman
Şakul, “Nizâm-ı Cedid düşüncesinde batılılaşma ve İslami modernleşme”, Divan İlmi Araştırmalar Dergisi, S.19,
2005/2, s.123.
[3] Kemal
Beydilli, “D’ohsson, Ignatius Mouradgea”, İslam
Ansiklopedisi,C.09, Türkiye Diyanet Vakfı, s.496-497.; (http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c09/c090338.pdf,
ET:22.12.2017)
[4] Kahraman
Şakul, a.g.m., s.121.
[5] Enver
Ziya Karal, “Nizam-ı Cedid’e dair layihalar 1792”, Tarih Vesikaları, II/12, İstanbul 1942,
s.424.
[6] Nedret
Çatay(Yap./Yön.), Sinan Yaka, III. Selim,
TRT, 2011.
[8] Cevdet
Paşa, Tarih-i Cevdet, IV. cilt,
Tertib-i Cedid, İstanbul 1303.
[9] Ergin
Çağman, a.g.m., s.218.
[11] Ergin
Çağman, a.g.m., s.218.
[12] Kemal
Beydilli, “Ignatius Mouradgea D’Ohsson (Muradcan Tosuncuyan) Ailesi Hakkında
Kayıtlar, Nizam-ı Cedid’e Dair Layıhası ve Osmanlı İmparatorluğundaki Siyasi
Hayatı”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, S
34, 1984, s. 247-314.
[13] Ergin
Çağman, III. Selim'e Sunulan Islahat
Layihaları, Kitabevi,2010,s.(Giriş).
[14] A.g.e.
[15] Ergin
Çağman,a.g.m., s.218.
[16] A.g.m., s.219.
[17] Filiz
Özdemir, Defterdar Mehmed Şerif
Efendi’nin Layihasının Nizam-I Cedid Islahatlarındaki Rol, KTÜ Sos.Bil.
Ens., YLT, Trabzon 2012, s.36.
[18] Besim
Özcan, “Tatarcık Abdullah Efendi ve ıslahatlarla ilgili layihası”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Türk
Kültürü Araştırmaları, Prof. Dr.
İbrahim Yarkın’a Armağan, XXVI/1, İstanbul 1998, s.55–64.
[19] Tatarcık
Abdullah Efendi, “Nizam-ı Devlet Hakkında Mütaalat”, TOEM, III, 1332.; Filiz Mandacı, III. Selim Dönemi Osmanlı Maliyesinde Islahat Hareketleri, Trakya
Ün. Sos. Bil. Ens., YLT, Edirne 2007, s.64-65.
[20] Ergin
Çağman, a.g.m., s.220.
[21] Cevdet
Paşa, a.g.e., s.234.; Filiz Mandacı, a.g.t., s.70.
[22] Filiz
Mandacı, a.g.t., s.70.
[23] A.g.t
[24] Besim
Özcan, a.g.m., s.62.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder